YATILI OKULDA İLGİNÇ OLAYLAR

                                          YATILI OKULDA İLGİNÇ OLAYLAR

Bölümler

1) Hafta sonu.....................................................................................................

2) Etütler............................................................................................................

3) Aylıklar.........................................................................................................

4) Gulyabani....................................................................................................

5) Çok Amaçlı Salon......................................................................................

6) Yatakhane..................................................................................................

7)Kantin.......................................................................................................

8) Dayaklar..................................................................................................

9) Hocalarımız............................................................................................

10)Psikolojik Boyut...................................................................................

11)Resim Panosu.......................................................................................

12Yemek Kültürü.....................................................................................

13) Koğuş................................................................................................

14)Kadrodaki Hocalarımız.....................................................................

15)Sportif Etkinlikler.............................................................................


Merhabalar değerli okur siz bu kitabı okuduğunuzda benim bunu kaleme alırken sokak lambasına bakan bir yazar olarak yazdığımı hayal edin ve sizleri çok lafa tutmadan hemen olayların akışlarına dalmasınız isterim.Evet belki de ilk defa böyle bir roman okuyor olabilirsiniz.Belki de doğruluğuna da sorgulamak istyeceksiniz.Gelin hep birlikte Gülyabaniden tutunda Koğuş hikayelerine benim ve değerli SERKAN ABLAK kardeşimin başından geçen olaylara tanık olalım.Hazırsak ve emniyet kemerimizde takılıysa buyrun başlayalım.






Yaşanılan olayların tamamı Hakkari merkezine yaklaşık 45 km uzakta bulunan dört tarafı dağlarla çevrili olan Doğu Anadolu coğrafyasının en güzel yeşilliğine sahip olan Akçalı köye yakın Akçalı Yibo okulunda geçmektedir.












BÖLÜM 1                             


                                                              HAFTASONU

Kış ayı idi ve o soğuk çarşamba gününde ben o 8-9 yaşındaki Yakup gel sen okuldan kaçıp Hakkariye doğru gitmek iste.EEEEE coğrafya koşulları pek de buna imkan verir  mi?Benim gibi bir çılgın için coğrafi şartların ne önemi varki.Ne önemi varkı Revşankiye(Akçalı Köyünün altında bulunan bir yerleşke) varıp bide Hakkariye 45 km tabelasını görünce içim rahatladı.Çünkü 45 km yakın bir mesafe olduğunu zanneden ben evet ben kısa bir mesafe olduğunu düşünüp, o karlı yolda araçların bile o yollarda geçmesi bile çok nadir olan yerde bide şunu da unutmayalım kurt gelirse ben ne yaparımı hele hiç düşünmeyen ben Hakkariye doğru yola koyuldum.Okuldaki hocaların benden hiç haberleri de olmadı.En çok korktuğum an bizim okulun kapısında her zaman bir nöbetçi öğrenci bulundurulurdu.Ben orayı da nasıl geçtiğimi bile hatırlamiyor oluyorki bir an önce merkeze gitmek istiyordum.

Velhasılkelam(Her neyse) ben biraz yürüdüm ve bir köye varmıştım.Köyde çobanlık yapan bir amca beni durdurdu ve neden benim tek başıma yola koyulduğumu sordu.Ben de Hakkariye gitmek istediğimi söyleyince gözlerdeki yorgunluk bir anda yerine şaşkın bir ifadeye döndü.''Sen nasıl olur da bu kış soğunda tek başına böyle çılgın bir şeye kalkışırsın,dedi.''
Bende Hakkari merkeze gitmek istediğimi ısrarla söyleyince bari dur şurdan bir araba çevirelimde seni merkeze kadar bıraksın.Allaha şükürkü mavi bir 2000 model Toyota durdu ve saolsun beni götürme teklifini red etmedi.Hakkarili olarak bunu kesinilkle söylememde bir fayda var siz elinizi kaldırdığınızda araçların %99 durur ve  sizi dilediğiniz yere bırakır.Çünkü Sömerlerin Hakka kabilesine ait olan bu güzel yörenin insanları yardım sever.Nitekim ben arabaya bindim ve eve doğru yola koyuldum.Araç sahibi de gözlerine inanamadı.Bu tarzlı bir olaya hiç mi hiç akıl erdiremiyordu.Daha önce bu tarzlı şöylere inanın ben de şu an akıl erdiremiyorum.Hiç mi kurtttan çığdan korkmaz bir çocuk!Bu yolun sonunda ben eve vardım ve olanları bizimkilere anlattım.Bizimkiler ben bu kaçış hikayeme hiçte şaşırmadılar.Nitekim daha önce bu tarzlı kaçamakları yapan bir çocuk olduğumu bildikleri için onlara pek de ilginç gelmedi.

Bir başka kaçamak hikayemde şuydu ben çok küçükken evden kaçıp çarşıya gitmişim ve beni ailem deli gibi arayıp durmuş.En son bir radyo programında  kendimi bulunca aileme hemen haber verildi.

Efendim biz okulumuzdaki hafta sonları çok ama çok güzel olurdu.Geç kalkmalar mı dersin,saatlerce okulun arka bölümündeki yeşillikte top oynamak mı dersin,öğretmenlerimizin bize sinema salonunu beleşe açmasını mı dersin efendim neler neler yapardı.Bunları Serkan Ablak kardeşimin bir hikayesi ile devam etmek isterim.

Serkan Ablak kardeşimin bir ilginç hafta sonu olayı:

O zaman sana güzel bir olay anlatayım.Biz köylülerimizle toplanmıştık, bir hafta sonu.Valla biz hemen dersten sonra çıktı hani istiklal marşını okuduk hemen çıktık.Biz Revşankinin diğer tarafındaki yola indik.Cuma günü idi.Biz araba bekledik araba bekledik,bekledik,bekledik.Bir türlü araba gelmedi.Tekrar yola koyulmaya başladık,yayan ile yola devam edip köye gidiyoruz.Biz bağışlının altına geldik.Bir baktık bizim okul servisi vardı ya .Hamdi abinin sürdüğü servis,öğretmenleri getirip götürüyordu köye.Ya bir ara bizim yanımızdan geçti ta yeni köprünün orda Biyani miydi neydi ismi.Valla neyse kimseyi görmedik ama okulun arabası olduğunu biliyorduk.Bir anda geri gelip bizim yanımızda durdu.Valla baktık bizim müdür,okul hocaları.Xude(vallah) bizi bindirdiler okula getirdiler.Bende bu arada kahhaları atıyorum hay Allah ne olay ama.Hocalar cuma günü olduğu için bir  gezinelim demişler  hani bakalım yolda öğrenci varsa hemen onları okula getirelim demişler.Bizi okula getirip bıraktılar ve bizm köylü bir vardı adıda Sabahattin idi.Ona okul müdürü bunların isimlerini yaz pazartesi bana o listeyi getir ben yapacağımı bilirim demiş.

Xude(Valla) benim korkudan ödüm patladı.Ben diğer günün sabahı gene kaçtım.Biz ikimizde bu arada gülmekten öldük.Köye geldim korkudan Pazartesi okula gitmedim.Çünkü bizi törende çıkaracak,bırak dayat atmayı,beni öldürecek.Evet öyle bir anı var işte.


BAŞKA YAPTIĞIMIZ ŞEYLER

Bizim için hafta sonu demek sabah erken saatte kalkıp tenis masasını kapmak demekti.Okulda bulunan hemen herkesin ilgilendiği bir spor dalı vardı.Öğle yemeğimizi yer okulun arkasında bulunan sahada maç yapardık.Ama bazen de büyüklerimizin öyle maçları olurdu ki nefes nefese izlerdik.Bu dizeleri  okuyan her akçalı yibolunun göz önüne gelir.Öyle maçlar olurdu ki zannedersiniz bir tarafta Barcelona bir tarafta Real Madrid.Evet belki de abartiyorum çünkü anlaşılmak isterim,tıpkı Kafka'nın da dediği gibi''Abartiyorum çünkü anlaşılmak istiyorum.Bazen de öğleden akşama kadar dağlara çıkıp o güzel pastoral coğrafyanın bitkilerine bakar.Bazen de onları yerdik evet onları yerdik çünkü o dağlarda o kadar güzel bitkiler yetişirdi ki zannedersiniz sanki Thomas More'nin yazdığı Utopia(ütopya)gibi idi.

Bizim bide şirim mi şirin bir kütüphanemiz vardı.Hemen okulun girişinden girince ilk solda bulunurdu.Tenis masası da ilk ordaydı.Çok güzel kitaplarımız vardı.Hiç unutmam Ömer Seyfettin'nin Başını Vermeyen Şehit adlı kitabı ilk orda okumuştum.Belki de hiç aklımda çıkmayan tek kısa hikaye.

Haftasonun belki de şu an ki çocuklarda sevdiği tek şey Pazartesi günün gelmesi idi.Haftasonunun kara haber getirenidir.Bütün eğlencenin bir anda kendini bir önlü içinde bulunduran bütün öğrencilerin sevmediği bir bir gündü.Pazartesi halen de sevmedğimiz bir gün değil midir sevgili okur?


BÖLÜM 2       

                                                                   
                                                               ETÜTLER

Şu an bu bölümu de yazarken gecenin 2 sinde siz değerli okurlarım için bu korona dönemlerinde içinizi bir nemde ısıttıysam eğer ne mutlu bana ve ne mutlu Serkan kardeşime.

Sevgili okur her karanlığın ardından bir aydınlık gün vardır.Sizlere bu bölümde bizim ve belki de diğer yatılı okulların olmazsa olmazı etütler hakkında bahsetmek isterim.Efendim bizim etütler iki şekilde olurdu.Birincisi sabah saat 6 gibi ve sabahın altısında kalkıp genelde nöbetçi hocalarımız bizi uyandırırdı.Her birimiz yataklarımızın nevresimlerin, ve yatakhane kurallarına uymak zorundaydık aksi takdirde nöbetçi öğrencilerim üzerimlerimizin bulunduğu ranzaya gidip kontrol eder eğer ki bir düzensizlik varsa hemen isimleri  alırdı ve sabah töreninde müdür yada müdür yardımcısı bizleri cezalandırırdı.

Sabah etütüne geçerken derslerimizi tekrar eder ve varsa ödevlerimizi yapardık.Çoğunluk sabah ve akşam etütlerine sınıf başkanı yönetirdi.Muhakkak ta nöbetçi öğretmen olurdu.Sabah etütü biter bitmek kahvaltımızı yapardık.Yani o güzelim kahvaltıların öyle güzel anıları varki hangi birini anlatsak eksik kalır.Bizim kahvaltı da tahin çok sevilirdi.O tahinin tadını halen damağımda hissedebiliyorum.Bazen abimle(Erdi) beraber en çok özlediğimiz şeyin tahin olduğunu söyleyip dururduk.Kahvaltımızda çayı bir demir sürahiye koyar birer demir bardak ile içerdik ama öyle bir damı vardı ki çayında.Çay içtiğimde hep Akçalı Yibo aklıma gelip durur öyleki şu an okuduğum İLK AŞK(TURGENEVY) kısa hikaye bile yanında çay içerken o günleri hatırlar dururum.

Bir Akşam etütü idi Pınar hocamız bana öğrencilerin zil çalsa bile ben gelene kadar bıırakmamı tenzil etmişti..Herkes ödevini yapıp,okuma ödevine odaklanırken benim aklımda ise zil çalıpta bizimkiler Pınar hoca gelmeden çıkarlarsa ne yaparımı düşünüp durdum.Benim sorumluluğum altında olan yaklaşık 35 kişi var ve her biri zil çaldıktan sonra gözüme baktılar.Sanki ben başalrında 18.yüzyıl daki Charles Dickens'ın yazdığı Oliver Twist'teki şiman kötü karakterdeki kişiye benziyordum onları serbest bıraksam mı yoksa hocayı mı beklesem ders gibiyim içimde.Yaklaşık 10 dk geçtikten sonra hoca gelmeyince ben de onları serbest bıraktım çünkü dayanılır gibi değildi bu bekleyiş.Öyle bir bekleyiş tıpkı Samuel Beckett'in Waiting for Godot'a benzerdi.
Öğretmenimiz bizim bu durumu öğrenir ve o günün ilk sabah etütünde bir güzel cezalandırırdBizim okuldaki bayan hocalarımızın cezaları bay öğretmenlerimizdekinden çok daha iyiyd.Hiç olmazsa şiddet içerikli değildi.

Akşam etütleri biter bitmez hemen yatakhane bölümlerine geçer ve bazen de kantinde 1 saat televizyona bakardık,bazen de dışarda o gece ışıklarının aydınlığı sayesinde futbol,voleybal oynardık zannedersinşz sanki bizim okul değilde Brezilyadaki sokaklara her birinin spor yapması benzerdi.Bizde zaten spor yapmayana Akçalı Yibo'lu edemezdik desem yalan olmaz.

Bir akşam ettünden çıktıktan sonra abimle beraber bazen buluşup birbirimize durum raporu verirdik.Neyse bir buluşmamda çocuğun birisi geldi ve bana satıştı.Ben de dayanamayıp bir yumruk salladım ama yumruk bir topun aout a çıkar gibi benim yumruğumda boşa gitti ve çocuk beni abimle beraber bir güzel dövdü.O çocuk ta bu kitabı okuyor mudur bilmem ama bize bir özür borçlusun.Sakin olalım değerli okuyucular.Biz bu olayı tabi amca oğullarımza anlattık onlarda gerekeni yaptılar.


Serkan KARDEŞİMİN OLAYI:


Birinci etüt değilde.Ikinci etüt'te insan çok sıkılırdı.Bazen herkes sessiz otururken bir anda bagarip kim sıkılıyor diye sorduğumda herkes ellerini kaldırıyordu.Etutlerde hoca pek olmuyordu.Bizim arkadaşlar açık açık sıkıldıklarını söylüyorlardı.




























BÖLÜM 3 

                                                    YATAKHANE


''Evet evet hadi kalkın çocuklar ''diye bir ses duydum ve ses bir hocamızın bizi uyandırırken kullandığı 
o ses idi.Bu sesin beni bilgisayar tuşunda buluşturması da bir hayli ilginç.Neden mi? Çünkü herkesin anlatabileceği olan dışı anıları,olayları vardır.Ben de bu serüvenle beraber siz değerli okurlarıma bu güzel anıları anlatırken yeni konu başlığımızla anılarımıza başlayalım.

Efendim sene 2000 li yıllar ve iki adet birbirine birleşik pansiyonlar.Pansiyon dediğime bakmayın o pansiyonda neler neler dönüyormuş öğrenmek ister misiniz.Benim pansiyonla ilk tanışmam 2000 lerin Eylül ayını bulur.Bana nevresim,yatak,battaniye ve bide pek konforlu olmaya yastık verildi.Yatakhanedeki ilk olayım bir çocuğu dövmekle başladı.Olayın seyri ise şöyle idi.Palanıs köyünden bir çocuk sürekli benimle kafa tutuyordu.İşte sen şehir çocuğusun sen apartmanda büyümüşsün lafları edince ben de tekmeyi sanki Van Daymenden bir teknik öğrenmişçesine çocuğu yerle bir ettim.Sonra ne yaptım?Kalabalık olunca insan ne yapar ben de onu yaptım.Ordan arkama bakmadan hızlı bir şekilde kaçtım.O geceyi de başka bir koğuşta geçirdim.

Yatakhanede en önemli şeyleri başında disiplin,temizlik ve hijyen gelirdi.Biz sabah ve akşam dişlerimizi,akşam da diş ve çoraplarımızı yıkamadan yatamazdık.Bi de şunu da atlamayalım efendim biz muhakkak el ve yüz kremi kullanırdım.Melhem derdik ona.Halen kokusu burnumda.İnanır mısın bilmem ama biz orda çok şey öğrendik.Yatakhane de geceleri gulyabani'yi beklerdik.Evet yanlış duymadınız gulyabaniyi beklerdik.İnanılır gibi değil değil mi?Bir sonraki bölümde Gulyabani olayını ele alalım mı tamam o zaman ele alalım.


Hafta içi olunca herkes aynı saatte kalkar ve aynı saatte uyanırdı.Hafta sonları olunca da biraz daha geç yatıp birza daha geç uyurduk.Hafta sonları çoğu köylerine gittikleri için çok az kişi olurduk.Akşama kadar eğlenecek ve futbol oynayacak yer arardık.Bunların en başında Tenis masasını sabahın 6sında kim kapar diye birbirimizle didişip dururduk.

Hafta sonlarının bir güzel yanı da bazen civar köylere inip o güzelim meyvelerden koparıp yerdik.Bu duyguyu yaşamayan çocuk bence yapmadığı şeyi şimdi yapsın bari o özellik gözden kaçmasın.
Yaşanılan her hafta sonunda muhakkak yemekler çok lezzetli olurdu.E Allahverdi Ünsal ve                     yapınca yemeklerin tadı damağı şu an hiçbir akçalı yibolu'da eksik olmaz.Yemek demişken benim dayı demiyeyim ama kendisi hakikaten Doğu Anadolunun en güzel yemekleri yapar hele Hakkariye özgü o kadar güzel yemekler yaparki onun yememğini yemeyen bence doğu yemeği daha yememiştir.Hele düğünlerde bir doğebe yapar aman aman yarabbi.Bu ne güzel yemek ydersin.Sevgili okur bu satırları okuyup Hakkariyi tanımıyorsam bizzak bana ulaş ben seni gezdiririm.



Serkan Kardeşimin Anısı:

 Şimdi gulyabani meselesi var o yüzden wc ye de gidemiyoruz.Ya korkudan ha korkudan,Ya herkes uyumuş,bende kalktım Senar'ı uyandırıyorum ama oda gelmedi.Xude benim de wcye gitmem gerek yalnız bu arada wc bizim bulunduğumuz yere çok uzaktı.Biz yatakhanenin en sonundaki koğuşta kalıyorduk.Xude ben yolun yarısına kadar geldim ya dedim ne yapacağım.Affedersin söylemesi ayıp koğuşun penceresini açıp o şekilde çişimi yaptım.Evet Yakupcum böyle bir anım vardı.Bu gerçekleşmiş bir olaydı.Ben ya koğuşun içine yapacağım yada pencereyi açıp o şekilde işimi göreceğim.Ben de o an pencereyi seçtim.

Bir tane daha olay var dur Yakup anlatacağım.

Gene ben wcye gittim bu sefer Senar da yanımda ve bir baktım kendisi kaçmış.Şimdi Yakup ben düşündüm ben şimdi koğuşa doğru nasıl gideceğim?
Bir yandan gene Gulyabani korkusu var ortalık ta karanlık ve seeiz bir ortam saat te ortalama 2 gibi bende gözlerimi kapatıp o şekilde koştum.Koğuşta vardığımda gözlerimi açtım sanki Huseyin Bond un bitiş çizgisine varmış gibi hissettim kendimi.

Serkanın gözünde yatakhane'deki düzen:

Gulyabani aklıma gelen ilk şeydir.
Bazen hocalar kontrol amacıyla yatakhaneyi sabahleyin geziyorlardı ve yatağı düzensiz olanını törende çıkarıp sopayla dövüyorlardı.Ranzalarımızın uzerinde adımız hatta fotolarımız vardı.Bir tane nevsimle beraber ,yastık kılıfı vardı bize verilen bazen de banyo günlerimiz olurdu ve her sınıfın A-B şubeleri olurdu.Bazen de 4 şube de olurdu.Sıcak su harikaydı.Güzel olmasa da güzel gelirdi bize hele o bize verilen beyaz sabunlar kokusu unutulur gibi değildi.

Rüzgarlı olan havalarda o yatakhaneye öyle tuhaf sesler geliyordu ki Gulyabaniden korktuğumuz yetmiyormuş bide o sesten de korkardık.Yakup bazen de haftasonları çok fazla kişi olmayınca bir olup koğuşları biraraya gelirdik ve yatakları bir araya getirip battaniyeleri yataklara asıp onları kendimize korkuluk yapardık.

Bu bölümü yazarken tam da Serkan kardeşimi ariyacaktim.Tak o hemen beni aradı ve kalp kalbe karşı derler sözlerini sarf etti.Ben de ayni şekilde iki güzel insanın içi temiz olunca bir anda birbirlerini düşünmeleri ne kadar da güzel bir duygu.
Bu arada Serkan işlerinin açılıp acilmadigin sordum.Kendisi de bayram sonrasını işaret etti.Neyse fazla laf kalabalığı yaptıktan sonra esas basliklarimiza döndük.Efendim nerde kaldık.Hah evet başlığımız ve bir diğer başlığımız şudur:


Değerli Hocalarımız

Deniz Taskaldiran hocam bana 2002 de bir atari vermişti.Ve hiç unutmam o akşam ben yatakhaneye götürüp gizli gizli oynuyordum.Ama Mahmut eğer gorseydi hemen cuvallardi.O gün nerdeyse hiç uyumadım.Neyse sabah ışığını görür görmez hemen yanina gidip atariyi ona verdim.Kendisi de pek şaşkındı beden bu kadar erken getirdin diye sordu.Ben de hocam hiç uyumadım diye belittim ve kendisine emanetini teslim ettim.Bizde emanetler bu şekilde korunurdu.Oyle bir korurduk bı eskilerinde dedikleri gibi emanet namus gibidir.

Şimdi 1.Siniftan 5.Sinifin ilk dönemine kadar anilarimizi siz değerli okurlarımıza anlatalım.
1.Sinifta Turker Yaylacı hocamız okuma bitiren kişilere kırmızı kösele takılırdı.Ama iceriye Mudurumuz Ümit hoca içeri girince beni elleri ile kaldırıp gençliğe hitabı okumamı istedi.Ama ben heyecanlanmıştım ki okuyamadım ve kırmızı kurdule bana biraz geç nasip oldu.1.nci sınıfta kordele aslında okumanın geçtiğinin bir sembolüdür.Bu sembol seni diğer öğrencilerden çok ayrı bir yere koyar.

Serkan kardeşimde anısında şöyle bir olay gerçeleşti.Yakın zamanda Türker hoca ile iletişime geçtim ve şu soruyu sormuştum :Hocam,hatırlıyor musunuz bizlere 1.nci sınıftayken kırmızı kurdele takardınız?
Hoca:''Yok öyle bir şey hatırlamiyorum,kırmızı rengini de pek sevmem ,dedi''.Türker hocamızında çocukken yanlış bir dişini fırçaladığı için bir dişinin durumu iyi değildi.Türker hocamız bize 23 Nisan'da çok güzel hazırlardı.Camlara bayrakları asmak gibi ve de çok güzel maskeler hazırlardı bize.23 Nisan ile ilgili şiirler hazırlatıp,törende okumamızı isterdi.

Öğretmeniz bir diğer bizi şaşırtan buluşu ise şuydu.Efendim iki plastik bardağın alt kısımlarını ince bir delik açarak içlerine 3 metrelik bir ip arasından geçirip birbirlerimizle telefonlaşırdık.Ah ne güzel günler ama yani okuma yazma fişlerimiz olurduk onları bir güzelde dosyalardık ve sınıf tahtasında baştan ucu doğru uzanan bir ip olurdu.O ipte genellikle ''Emel eve gel,Ali ata bak''cümleleri hep hafımızda yer alırdı.Sizlerin de muhakkak anılarınız ve hatırlamakta keyif aldığınız muhakka güzel şeyler vardır.

2.SINIF ÖĞRETMENİMİZ:

Pınar hocamız okula ilk geldiğinde kendisini okul töreninde görmüştüm.O zaman bizim sınıfa evet bizim sınıfa değerli bir hoca geleceğini biliyordum.Pınar hocamız da bizim için elinden gelenini yapardı.O zamanki nişanlısı olan Bünyamin bey(şu anki eşi aynı zamanda) geldiğinde onları birbirlerine ne güzel de yakıştırırdık.Kendisi şu an güzel vatanımın toprağı olan Gazi Antepte geçenlerde kendisi ile mesajlaştım ve eski günleri andık.

Pınar hocamla hiç unutmadığım şöyle bir anım vardı:Pınar hocam etüt saatinde kimseyi bırakmam gerektiğini söyledi ve bana nöbetçi öğrenciyi gönderene kadar kimseyi bırakmam gerektiğini söyledi.Ben de buna uydum ama nereye kadar uyabilirdim ki sınıfımda öyle canavar arkadaşlarım var ki bir an önce çıkmak için denemedik yol bırakmadılar.Ben de mecburen onları serbest bırakmak zorunda kaldım ve hocamız bu olayı duyunca bir güzel başka bir ceza vermiştiçGenellikle bayan hocalarımızın cezaları bay öğretmenlerimiz kadar sert,can yakıcı ve nerdeyse psikolojik boyutta olmazdı.Bayan hocalarımız hep nazik olurlardı.Diğer isimlerini burda yazmadığım tüm hocalarımı saygıyla aniyorum.Sadece biri hariç oda kendini iyi bilir.

Pınar hocamız yaza yaklaşınca bizleri bir piknik alanına götürmüştü ve hayatımda hiç unutmadğımız etkinliklerden biriydi.Henüz piknik geleneği hayatımızda yokken kendisi sayesinde böyle bir etkiniğin tüm coğrafyada olduğunu geç öğrenmiştik.Normalde Hakkaride bu tarzlı olmaz ve genellikle kırlara,dağlara gidip o şekilde güzel otlar toplanılır.

3.SINIF ÖĞRETMENİZ

3.Sınıf 2.Dönem başlamadan önce Pınar hocamız okuldan gitmişti.Bizim sınıf için bir şoktu.Çünkü bir anne gibi görüyorduk kendisini bazen de özel dershane de çalışırken çocukların bu duygularını görünce içim parçalaniyor ama ne yapılabilirki hayat bu birileri gelir birileri gider.Hayatın devamına karışmak hangi munafığa kalmış ki bize kalsın.Biz hepimiz öğretmenlerimizn kalmış olduğu lojmanın önünde buluştuk ve Pınar hocamız bizleri Deniz Taşkaldırana teslim etmeden önce bize iyi bakmasını ve de ilgilenmesini istedi.

4.sınıfta da öğretmenimiz Deniz hoca idi.Kendisini ilk gördüğümde uzun boylu,yakışıklı bir  hoca vardı karşımda ve bana dediki:''Bu sınıfın başkanı sensin,dedi''Hayattaki ilk sorumluluğumu vermiş oldu ve şunu söylemem gerekir ki Deniz hocam tam da sorumluk veren ve o sorumluluğu takip eden biriydi.

Deniz hocam hiç unutmam bir keresinde bana bir pop kek almıştı ve ben bir ara hocalarımızın kaldığı lojmana gittiğimde bizlere gofret verirdi.Ah ne güzel günler ama eskilerin yediğimiz abur cuburların bile bir tadı damağı olurdu.Şimdikiler ise hemen aç ye bitir prensibine dayalı.Kokuları,bir anıları bile yok şu an ki aburcuburların.Onun için ne diyoruz lütfen çocuklarımız abur cubur yemesinler.

5.Sınıf hocamız

Lokman Turgut hocamız bizlere deprem yaşanmadan önce ilk dönem sadece öğretmenlik yaptı.Lokman hocamızın masa tenisine gerçekten olağanüstü bir yeteneği vardı.Onun oynunu izleyen bence daha önce masa tenisi oynadığını kabule etmiyordu.

Hocamız,bizlere kelime yarışması düzenlerdi ve bir dakika içinde kaç kelime okuduğumuzu not ederdi.Kendisi bir hafta sonu nöbetçi olduğunda bana Akçalı'ya kadar gidip bir şeyler almamı istedi.Ben de buna çok sevinmiştim.Lokman hocamız,çok dinamik,spora önem veren,kailteli bir hocamız idi.

Kendisinden sonra bizler evlerimize yarı yıl dönemi için gittiğimizde deprem ile yüzleştik.Belki de hiç bu kadar kötüsünü görmediğimiz o deprem benim okuldan ayrılmama ve şehir merkezinde bir okulda okumama karar kırıldı.Ben ve abim Şehit Selahhatin İlköğretim okuluna,diğer arkadaşlarımda civar köylere,okulumuz sağlamlaştırana kadar bizleri uzaklaştırdılar.

Onca anın biriktiği,belki de şu an aklımıza belmeyen yüzlerce anılarımız bir deprem yüzünden yarıda kaldı maaalesef.

Serkanın anlattığına göre bir gün elbiselerini almaya gittiklerinde,bütün koğuşların çatladığını görmüş.Çok şükür ki biz yarı yılda,evlerimizdeydik.

BİR TUFAH HOCAMIZ

Mehmet Yaşar Balcı

Kendisi hakikaten dayak atmaktan keyif alan bir hocamızdı.Maalesef gördüğü her öğrenciyi çok acımasızca döverdi.Yani onun dövmekten keyif aldığını görmek şu an bir öğretmen olarak kendimden utaniyorum.Nasıl da böyleleri hoca olmuş,anlamakta zorluk çekiyorum.Kim bilir belki başka yatılı okullarda öğrencilere nasıl davranılıyor inanın aklıma gelimiyor değil.Lütfen eğer siz şu an  bir öğretmenseniz,gittiğiniz okullara sevgi ve meslek aşkı ile gidiniz.Çocukların zihninde birer kötü birey olarak yer almayın.

Serkanın bir anısı ise şöyle idi:

Kalem açmak için normade sıraya girer kalemlerimiz hocalarımız açardı.Bir gün Mehmet hoca kalemlerimizi açmasını söylediğimizde bizm kalemleri yarıya kadar açardı.İnanılır gibi bir hoca değildi.
O kadar kötü cezalar verirdi ki biz de belli bir sonra onu pek umursamaya başladık.



BÖLÜM 4 RESİM PANOSU

Resim panosu gözönümde olunca ilk aklıma gelen resim çizen ekip olarak söylemek gerekirse Yıldırm ve Serkan gelir aklıma.Daha sonra Orhan,Emre ve Mahmutta iyi yaparlardı.

Resimlerde,bizimkiler en çok köyleri çizerdi.Onların çizmiş oldukları resimler hep panoya asılırdı.Benim resimler ise yerlerdeydi hep.

Serkanın dediğine göre Yıldırım sınıftaki en iyi resim çizenlerdi.Resim panosunun yanı sıra panoya aynı zamanda güzel eğik yazılarımızda asılırdı.Hiç unutmam 8.Sınıfı ben Burhaniye'de okudum fen derslerimize gelen hocamız benim defterimi  herkese göstererek işte böyle yazmanızı istiyorum diye benim defteri örnek gösterdi.Ama maalesef bu sevinç kısa sürdü normal yazalarım hocaya bitiik eğik yazı şeklinde görünüyordu.Öbür derste bu anlaşılınca hocamız beni övmekten vazgeçip dersine devam etti.Ha ha ha ne olay ama.

 BÖLÜM 5 ÇOK AMAÇLI SALON

Bizim okulun en etkili olduğu ve merakla izlemek için sıraya girdiğimiz bir salon idi.O kadar çok güzel filmler ve anılar var ki hangi birinden başlamak gerek.

Hiç unutmam bir derbi maçı için sıraya girmiştik ve biletlerimiz elimizde tutup merakla beklerdik.Bazen o kadar kalabalık olurdu ki sıranın sonu gözükmezdi.

Bir gün Deniz hocamız bizi hafta sonu için çok amaçlı salonun kapısını açtı ve bize güzel bir animasyon film izlettirdi.Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Çok daha sonra çok amaçlı salonumuz masa tenisininde içerisinde bulunan bir etkinlk salonuna dönüştürüldü.

BÖLÜM 6 YEMEKHANE

YemeK demişken aklıma geldi şöyle bir tırşık olsa da yesek ne güzel olurdu değil mi?
Tırşık Hakkarilerin en çok sevdiği yemeklerden biridir.

Şimdi gelelim bizim okulun yemek bölümüne,Allahverdi dayım,Hasan Kaplan ve Abdullah Güler abinin ve nice diğer değerli abilerimizden bahsetmeden geçmemek gerekir.Allahverdi dayım,kendisi hakikaten olağanüstü yemekler yapar(Halen de aynı şekilde güzel yemekler yapar) yemek marifetini kimden kapmış ve bu kadar yemeğe nasıl olurda sorunsuz yapar ınanılır şey değildir.Bizim 2000 li yıllarda yemekhanede onun yemeğini yiyen gerçekten kendini şanslı hissederdi.

Yememiğimiz bizlere şu şekilde organize edilirdi:

Sabahlayin etütten önce ve akşam etütten önce servis edilirdi.Bizler sınıf sınıf çağırılıp yemekhane sırasına geçip,uzun kuuruklar oluştururduk.

Sabah,öğle,akşam şeklinde yapıp,yemeklerimizi demirden yapılmış tabaklara doldurulup sırayla alırdık.
Su ve çay için demiden yapılmış bardakla içeceğimizi alırdık.
Sabahleyin tabakları iki kişiye denk gelecek şekilde birer tabak verilirdi.Sabahlağin bütün öğrencilerin hiç istisnasız en sevdiği şey,tahin olurdu.

En güzel yemeklerimiz genellikle veli toplantısı olunca yerdik.Bir de müfettiş geldiğinde hep bir birimiz sık sık onlar gelsinlerde güzel yemeklerden biz de faydanalım diye yollarını gözlerdik.

Yemekhaneye ile ilgili şöyle bir kötü anım var.Müdürümüz yemekhaneye gelip bir duyuru yapacak ve hepimizin onu dinlemesini istiyordu.Sabah,öğlen yetmiyordu yemekhane de de rahat bırakmazdı bizi.Her neyse duyursunu yaparken benim yanımda oturan Ahmet(Ayağında engelli olan) arkadaşımız tabağını dökmek için hareket etti.Müdür de yemeği dökeceğimiz alanda duruyordu.Bir anda elindeki sopayı kaldırıp Ahmete geçirmez mi.Aman Allahım dedim bu çocuk kesin bu sefer öldü dedim.Yani nasıl bir insan bu kadar kendi halkını bu kadar dayak atar aklım almış değildi.Şu an bu kısmı bile yazarken nasılda tuşlara sert bastırarak yaziyorum,bilemezsiniz.Neyseki Ahmeti ordan uzaklaştırdık ve hepimiz 19.yüzyıl İngilterseindekiler gibi bize ağalık yapan müdürü dinliyorduk.Umarım bu kiatabı okuyor ve kendinden utaniyorsundur.Umarım bu tarzlı yatılı okullarda olan yöneticiler de bu kitabı okuyorlardır da bir ders çıkarsınlar,umarım bu kitabı tüm türkiye okuyordurda yatılı okullarda dönen oyunları peşine düşürde,yeni nesili bari kurtarırlar.


Bir başka olayda bizleri hep törende azarlardı ve kırdığımız camin parasını bizden kahvaltıda bazı ürünlerden hep eksiltirdi.

Serkanda da bir anısı var buyrun gelsin:

Bir gün Serkanın bir amcaoğlusu müdürün oğlunu çevirip neden onlara maaşlarını babası(müdür) vermiyor diye bir güzel dövmüşler.Gerçeği dayağa güzel demek olur mu olmaz tabi.Onun için maalesef dövdüler çocuğu.Müdürde bunu duyar duymaz hiç rahat durur mu?Bizim müdür bu arkadaşı kovalarken okulun önünde bulunan kanalizyanonun içine düştü.
 

Bu bölümü kapatmadan evvel bir anımı daha sizlerle paylaşayım.
Bir bir folklar hocası çıkıp bizim okula geldi ve yetenekli öğrencileri seçip yarışmalara katılacak idi.
Ben de bunlardan birisi olarak seçildim.İlk başta bütün sınıflar tek tek yemekhaneye indirilip halay çekmemizi istediler ve biz de halay olunca durmak olur mu diyip hemen parmaklarımızı birleştirip şemame oynadık.Hocamız haikakaten güzel bir şarkı söylüyordu.Halen sesini duyar gibiyim.Daha sonra birkaç elemeden sonra ben gruptan çıkmak istediğimi hocaya ilettim.Çünkü benim futbol maçlarım vardı.Onlara konsantre olurken halay çekemezdim.







BÖLÜM 7  AYLIKLAR

Bize her ayın sonu yaklaşınca 3-4 lira tarzında bir ücret verirlerdi.O aldığımız para ile hemen gidip kantinden kendimize en sevdiğimiz şeyleri satın alırdık.Bizim kantinin uçsuz buçuksız bir alanı vardı.Ordan da hemen sol tarafta yemekhane gözükürü.Hatta bazen çok aç olanlar gidip ordan ekmek çalarlardı.Hey gidi günler açlık insana neler yaptırıyormuş.Serkanın dediğine göre 2008'de 8-9 tl ye kadar çıkmıştı.Biz 2 tl ile Hakkariye gidip gelirdik.

Velililerimiz,bazen de veli toplantılardan sonra ceplerimize 3-5 koyup hemen işlerine dönerlerdi.Bir Allahın koluda demiyor ki bu çocuklara nasıl davranıloyor diye.

o parayla en çok sevdiğim popkek'i severdik.İnanılır şey değil ama günümüzde de popkek hiç tadını bozmamış.

Bazen aylıklarımızı kesip sınıflara süs alırlardı.







BÖLÜM 8 SPORTİF FAALİYETLER






Comments